Abonelik Facebook sayfamız

Page
: 926
Article : 83
Size : 2 x 11,2 x 8 inch
ISBN : 975-6782-37-4
Binding : Hardcover
Lang. : Turkish
  
   

B. Türk Devletlerinde Kültür ve SanatC. Eski Türklerde Geleneksel Kültür ve SanatTürklerin İslâmiyeti KabulüA. Türklerin Müslüman OluşuB. Türkler, Emeviler ve AbbâsîlerC. İdil Bulgar Hanlığı ve SacilerKarahanlılarGaznelilerOğuzlar-TürkmenlerBüyük Selçuklu İmparatorluğuA. Büyük Selçuklu Siyasî TarihiB. Selçukluların KollarıC. AtabeyliklerHarezmşahlar



 Osmanlı
 The Great Ottoman Turkish Civilisation
 Genel Türk Tarihi
 The Turks

   
 

Introduction Foreword Preface Table of Contents Sample Articles Reviews Media and Us

Tarih sahnesine çıkışlarını müteakip Türklerin yüzlerinin daima batıya dönük olduğunu ve sürekli batıya doğru bir akış içinde bulunduklarını gösteren tarihî çizgi üzerinde, bazı önemli değişim ve dönüşüm noktaları yaşanmıştır. Türk tarihindeki en önemli değişim ve dönüşüm noktalarından biri, hiç şüphesiz, Türklerin “Gök Tanrı inancı” ile “atlı-göçebe bozkır kültürü” nden ayrılıp, İslâm dini ve medeniyeti dairesi’ ne girmeleridir. Burada hemen belirtelim ki, bu tarihî değişimin ve dönüşümün içinde temeli ve özü daima korunan bir değerler bütünü mevcut olmuştur.

Bu ciltte, Türklerin İslâm dinine ve medeniyetine girişleri, Emevî ve Abbasî Devletleriyle olan ilişkileri, Türklerin İslâm devletlerindeki hizmetleri ve kurdukları Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Atabeylik ve Harezmşahlar gibi ilk Müslüman Türk Devletleri ele alınmış ve incelenmiştir. Ayrıca burada, Göktürk ve Uygur Devletlerinin temel unsurlarından biri olan ve X. Yüzyılda Sir Derya (Seyhun) boylarında bağımsız bir devlet kuran Oğuzlara da yer verilmiştir.

Türklerin İslâm dinine girişleri, Müslüman Araplarla ilk karşılaşmalarıyla başlamış ve uzun bir tarih boyunca devam etmiştir. İlk karşılaşma savaş şeklinde cereyan etmiştir. Türkler ve Müslüman Araplar birbirlerini daha yakından tanımaya başlayınca da, savaşın yerini barış ve dostluk ilişkileri almıştır. Bu dönemde İslâm dinini ve medeniyetini tanıma fırsatı bulan Türkler, önce tek tek, sonra da gruplar ve kitleler halinde İslâm dinini kabul etmişlerdir. Bu arada sızma (diffüzyon) yoluyla İslâm ülkelerine giren Türk grupları, İslâm ordularında görev alarak, İslâm devletini iç ve dış tehlikelere karşı başarıyla korumuşlar ve savunmuşlardır. Türklerin gittikçe artan bir hızla İslâmlaşmalarında, bu Türklerin büyük rolü olmuştur. Çünkü bunlar, İslâm ülkesinde yaşadıkları halde, Orta Asya’daki aile ve akrabalarıyla ilişkilerini hiçbir zaman kesmemişlerdir. Ayrıca, Müslüman tüccarlar ile İslâm sûfileri de, Türklerin İslâm dinini tanımalarında ve kabul etmelerinde son derece etkili olmuşlardır.

Türkler, İslâm dinini bir zorlama sonucunda değil, kendi arzularıyla kabul etmişlerdir. Çünkü, İslâm dini ile Türklerin “Gök Tanrı” inancı arasında dikkat çekici bir yakınlık ve benzerlik bulunmaktaydı. Meselâ İslâm dinindeki tek Tanrı kavramı, Türklerde de vardı. Türkler İslâmiyette olduğu gibi, Tanrıya kurban sunuyorlar, ruhun ölmezliğine ve ahirete inanıyorlardı. Türklerin, özellikle akın gelenekleri ile İslâmın cihad ve gazâ faaliyetleri benzerlik arz ediyordu. Ayrıca, İslâmiyetin ceza hukuku ile eski Türklerin ceza hukuku arasında da ortak noktalar vardı. Hiç şüphesiz, bu yakınlıklar ve benzerliklerin, Türklerin İslâm dinini benimsemelerinde ve kabulünde etkili olduğu söylenebilir.

Türklerin İslâmlaşmalarında X. Yüzyıl, bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü, bu yüzyıl içinde, Bulgarlar, Oğuzlar, Hazarların bir kısmı, Başkurdlar, Karluklar ve Karahanlı toplulukları İslâm dinine girmişlerdir. Bu büyük Türk toplulukları İslâm dinine girmekle kalmamış, bölgelerinde ve çevrelerinde bulunan kitlelerin İslâmlaşmalarında temel bir rol oynamışlardır. Meselâ Karahanlılar, hem kendilerine bağlı Türk topluluklarını İslâmlaştırmışlar hem de İslâmiyeti Orta Asya’nın içine doğru yaymışlardır. Aynı şekilde, Gazneliler de, Kuzey Hindistan’ı fethedip, yerli halkı İslâmiyete kazandırmak suretiyle bugünkü Afganistan ve Pakistan’ın temellerini atmışlardır. Başkurd Türklerine İslâmiyeti götüren ise, Bulgar Türkleridir.

Müslüman Türk toplulukları arasında Oğuzların özel bir yeri ve değeri vardır. Müslüman olduktan sonra Türkmen adıyla anılmaya başlayan Oğuzlar, İslâmî dönemde, başta Büyük Selçuklu Devleti olmak üzere, Atabeylikler, Doğu Anadolu Türk Devletleri, Harezmşahlar Devleti, Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu Türk Beylikleri, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri, İran’daki Türk Devletleri, Osmanlı Cihân Devleti, Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkmenistan Cumhuriyeti gibi arka arkaya birçok devletler kurarak, 10 asır süre ile Türk dünyasının en büyük temsilcileri olmuşlardır. Diyebiliriz ki, Türklerin İslâm dinine ve medeniyetine girmelerinden itibaren günümüze kadar olan Batı Türklüğünün tarihi, hemen hemen Oğuz Türklerinin tarihinden ibarettir.

Türk, İslâm ve hatta dünya tarihinde Oğuzların (Türkmen) Müslüman olması gibi, başlangıcında normal gözüken fakat sonucu bakımından böylesine etkili olan bir olayın bir benzerine rast gelmek mümkün değildir. Zira bu tarihî olay, küçük bir kitlenin Müslüman olmasıyla sınırlı kalmamıştır. Oğuz Beyleri (Tuğrul ve Çağrı), kendi devletlerini kurabilmek için, önce Maverâünnehir’de Karahanlılara, sonra Horasan’da Gazneliler karşı çetin bir mücadele vermek zorunda kalmışlar ve arka arkaya kazandıkları zaferlerle tarihin akışını değiştirmişlerdir. Bilindiği gibi, bu mücadelenin son safhasını Dandanakan zaferi oluşturmaktadır. Dandanakan zaferi, Oğuz beylerine (Selçuklular), hem kendi devletlerini kurma imkânını vermiş hem de Orta Doğu İslâm dünyasında Türk hâkimiyetinin yolunu açmıştır. Bundan sonra, 15-20 yıl gibi kısa bir süre içinde Orta Doğu İslâm dünyasına tamamen hâkim olan Selçuklular, İslâm dünyasının hem siyasî hem de idarî sorumluluğunu kendi üzerlerine almışlar ve İslâm dünyasında siyasî ve manevi bütünlüğü sağlamak suretiyle yeni bir devir açmışlardır. Bundan sonra, İslâm dünyasını iç ve dış tehlikelere karşı başarıyla koruyup savundukları gibi, derin bir çöküş içinde olan İslâm medeniyetine de, yeni bir hamle kudreti kazandırmışlardır. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, İslâm dünyasında fetih ruhunun sönmesi ve idarî mekanizmanın çökmesiyle başlamış olan siyasî bölünme ve mezhep ayrılıklarından kaynaklanan karışıklık ve anarşi, Selçukluların İslâm ülkelerine hâkim olmalarıyla son bulmuş; daha da önemlisi İslâm dünyasına yeniden düzen, refah, emniyet, adâlet ve barış gelmiştir. Onlar bununla da kalmamışlar; sönmeye yüz tutmuş olan İslâmın cihad ruhunu yeniden canlandırmak suretiyle, onun misyonunu da, kendi üzerlerine almışlardır. Böylece, kendilerini İslâmı yayma gayretine veren Selçuklular, ona yeni ülkeler fethetmeye ve kazandırmaya başlamışlardır.

Bugün, üzerinde yaşamakta olduğumuz Anadolu, onların en büyük eseridir.



About Us | Ottoman Project
Turkish-History | Other Publications | Symposium
Contact Us | Search | Links

Copyright © 2013 Yeni Turkiye