Abonelik Facebook sayfamız

Page
: 936
Article : 80
Size : 2 x 11,2 x 8 inch
ISBN : 975-6782-39-0
Binding : Hardcover
Lang. : Turkish
  
   

İlk Müslüman Türk Devletlerinde Kültür ve SanatAnadolu'nun Fethi ve TürkleşmesiA. Anadolu'nun FethiB. Anadolu'nun İskânı ve TürkleşmesiDoğu Anadolu Türk DevletleriTürkiye Selçuklu DevletiA. Kuruluşu ve Yükselme DevriB. Haçlı SeferleriAnadolu'da Türk BeylikleriSelçuklu Sonrası Doğu Anadolu'da ve Kafkaslar'da Türk VarlığıA. Karakoyunlular ve AkkoyunlularB. Safevî Türk Devleti



 Osmanlı
 The Great Ottoman Turkish Civilisation
 Genel Türk Tarihi
 The Turks

   
 

Introduction Foreword Preface Table of Contents Sample Articles Reviews Media and Us

Bu cilt, ilk Müslüman Türk Devletlerinde kültür ve sanat konusu ile başlamakta fakat esas olarak Anadolu’nun fethi, Türkleşmesi ve Türk vatanı haline gelmesi “tarihî olayı ve olgusu” ile Doğu Anadolu Türk Devletleri (Danişmendliler, Megücüklüler, Saltuklular, Artuklular, Ahlatşahlar, Yınaloğulları), Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu Türk Beylikleri, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî Devletleri, Azerbaycan Hanlıkları gibi Anadolu’da ve Anadolu’nun çevresinde kurulmuş Türk siyasî teşekkülleri ele alınıp, incelenmektedir.

Büyük tarihî olaylar, zamanın yıpratıcı etkisinden hiçbir zaman etkilenmezler. Daha doğrusu büyük tarihî olaylar, geniş bir zaman ve mekân içinde etkilerini daima korurlar ve hissettirirler, Çok eski ve parlak bir maziye sahip olan Türk milletinin hayatına ve kaderine kalıcı damgasını vuran pek çok tarihî olay vardır. Bunlardan biri ve hattâ en önemlisi, hiç şüphesiz, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın 26 Ağustos 1071 tarihinde Bizans imparatoru Romanos Diogenes’e karşı kazanmış olduğu Malazgirt Zaferi’ dir. Bu zafer, tarihin seyrini Bizans’ın aleyhine, Türklüğün de lehine çevirmiştir. Anadolu’nun kaderini tayin etmiştir. Türklüğe ve İslâmiyete, dost ve düşmanlarımızın gıptayla baktığı ve üzerinde bugüne kadar yaşaya geldiğimiz ve ebediyen de yaşamak azminde olduğumuz emsalsiz bir vatan kazandırmıştır. Burada hemen belirtelim ki, Malazgirt zaferinin tarihî sonucu olan “yeni vatan” günümüze kadar korunup gelmiştir. Türk milleti, bu güzel vatanı, geçmişte olduğu gibi, bundan böyle de korumakta ve savunmakta azimli ve kararlı olduğu taktirde, Malazgirt zaferi önemini ve değerini hiçbir zaman yitirmeyecektir.

Bilindiği üzere, Türkiye tarihi Malazgirt zaferi ile başlamıştır. Malazgirt zaferinin en önemli siyasî sonucu ise, Anadolu’nun fethi ve Türk vatanı haline gelmesidir. Dolayısıyla Malazgirt zaferi, Anadolunun fethinde ve Türk vatanı haline gelmesinde bir dönüm notası teşkil eder. Bu zaferden sonra, Anadolu’nun kapıları ardına kadar Türklere açılmıştır. Zira, savaşın galibi Sultan Alp Arslan, Bizans imparatoru ile yaptığı antlaşmanın daha yürürlüğe girmeden bozulduğunu görünce, Selçuklu ve Türkmen (Oğuz) beylerine Anadolu’nun fethi emrini vermiştir. Bu fetih emri üzerine Artuk, Tutak, Kutalmış oğulları (Süleyman-şah, Mansur), Gümüştekin, Danişmend Ahmed Gazi, Mengücük Gazi ve İzzeddîn Saltuk gibi Selçuklu ve Türkmen beyleri, arkalarındaki Türkmen kitleleriyle hemen Anadolu’ya doğru harekete geçmişlerdir. Bundan sonra, tarihin akışı Bizans’ın aleyhine, Türklüğün ise lehine hızla akmaya başlamıştır. Selçuklu ve Türkmen beyleri, Alp Arslan’ın açtığı yoldan ilerleyerek, sistemli bir şekilde Anadolu’nun fethine koyulmuşlardır. Onlar, bir taraftan Anadolu’nun fethini gerçekleştirirlerken, diğer tarafta kendi devletlerini ve idarelerini kurmuşlardır. Böylece, Türkiye Selçukluları, Danişmendliler, Mengücüklüler, Saltuklular, Artuklular gibi birçok Türk devleti tarih sahnesine çıkmıştır.

Sınırlarda toplanmış olan kalabalık Türkmen kitleleri ise, sel halinde Anadolu’ya akarak, bu ülkede kendileri için uygun buldukları yaylalara, ovalara, daha önce yerleşik hayata geçmiş olan Türk kitleleri de şehirlere ve kasabalara yerleşmişlerdir. Özellikle, büyük şehirlerde Anadolu’yu terk etmeyip, yerinde kalan yerli halk ile Türkler, yan yana yaşamaya başlamışlardır. Aralarında soy, kültür ve din farkından kaynaklanan hiçbir sorun yaşanmamıştır. Çünkü Türkler, inançlarında ve siyasetlerinde daima mevcut olan hoşgörü ile davranmışlar ve yerli halkın inanç ve geleneklerine hiç karışmamışlardır. Böylece, ilk Türk devletlerinin kurulmasıyla Anadolu’da başlayan Türk hâkimiyeti, bu ülkede yeni bir devir açmıştır. Anadolu’nun her yerinde süratle ortaya çıkan Türk-İslâm eserleri ile Türklerin kendilerine has hayat tarzı, bu ülkenin çehresini bütünüyle değiştirmeye başlamıştır. Özetle söylemek gerekirse, Türkler, bu dönemde Anadolu’ya ebediyen silinmeyecek damgalarını vurmuşlardır. Büyük Selçuklu tarihçisi Mehmet Altay Köymen’ in ifadesiyle, Malazgirt zaferi de, bundan sonra “devlet ve vatan kuran zafer” olarak, Türk tarihindeki gerçek yerini almıştır.

Büyük Fransız bilim adamı Claude Cahen’ in de belirttiği gibi, istilâlar ve Bizans’ın kötü yönetimi yüzünden Anadolu’nun yerli nüfusu çok azalmış idi. Birçok bölge boş ve ıssız bir vaziyetteydi. Türk akınları ve fetihleri başlayınca, yerli halkın büyük bir kısmı hayatını tehlikede görmüş olmalı ki, yersiz bir korkuya kapılarak, Balkanlara ve adalara göç etmiştir. Diğer taraftan Bizans, VIII yüzyıldan itibaren Balkanlara inmeye başlayan Bulgar, Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uzlardan (Oğuz) oluşan Türk kitlelerini zaman zaman Anadolu’ya geçirerek, onları çeşitli yerlere yerleştirmiştir. Bunların büyük bir kısmı, kısa zamanda soydaşlarıyla birleşip kaynaşarak İslâmlaşmışlardır. Pek azı ise, Hıristiyan olarak günümüze kadar varlıklarını korumuştur.

Anadolu’nun Türkleşmesi birden değil, uzun bir tarih içinde gerçekleşmiştir. Zira, Türklerin hepsi aynı anda Anadolu’ya gelmemişlerdir. Göç dalgası, hiçbir zaman durmamış, zaman zaman büyük kitleler halinde devam etmiştir. Meselâ II. Kılıç Arslan zamanında (1155-1192) ve Moğol istilâsı sırasında (XIII. yüzyıl) Anadolu’ya büyük Türkmen kitleleri gelmiştir. Nitekim, Arap coğrafyacısı İbn Said, XIII yüzyılın sonlarına doğru Batı uçlarından Denizli civarında 200 bin, Kastamonu civarında 100 bin, Ankara civarında da 30 bin çadırlık bir Türkmen kitlesinin yaşadığını belirtmiştir. Öte yandan, aynı yüzyıl içinde, Moğol istilâsı önünden kaçarak Anadolu’ya sığınmış olan Oğuzların Bozok ve Üçok koluna mensup boylar da, Çukurova, Maraş ve Antep çevresinde yurt tutarak, kendi beyliklerini (Dulkadiroğulları, Ramazanoğulları) kurmuşlardır.

Anadolu’ya Türk topluluklarının hemen hemen hepsinden kitleler gelmiş olmakla birlikte bunların çoğunluğunu Oğuz (Türkmen) boyları teşkil ediyordu. Oğuzlar, Anadolu’da yerleştikleri yerlere genellikle boy adlarını vermişlerdir. Bu hususta büyük Türk tarihçisi Faruk Sümer, Osmanlı Arşiv belgelerine dayanarak yapmış olduğu bir toponomi araştırmasında, XVI. yüzyılda Anadolu’da Oğuz boylarının adlarını taşıyan 890 kadar köy ismi tespit etmiştir. Bunların çoğu, bugün de aynı adlarla varlıklarını korumaktadırlar.

Anadolu’da Türk varlığının yerleşip, kökleşmesinde, burada kurulan Türk devletlerinin büyük rolü vardır. Bu hususta Türkiye Selçuklularının başarıları, hepsinden parlak olmuştur. Selçuklu hükümdarları, Anadolu’yu elde tutabilmek için, hem Bizans’a, hem de Haçlılara karşı büyük mücadele vermişlerdir. Özellikle, siyasî dehasını askerî dehasıyla birleştiren Sultan II. Kılıç Arslan, Bizans’ın Malazgirt yenilgisinden beri Anadolu’dan Türkleri geldikleri yere atmak şeklindeki ümitlerine, Miryokefalon Zaferi (1176) ile tamamen son vererek, daha önce Batının tescil etmiş bulunduğu Anadolu’nun Türk vatanı olduğu gerçeğini, bu devlete de kabul ettirmiştir. Türkiye Selçuklu hükümdarlarının başarıları bununla da sınırlı kalmamıştır. Onlar, diğer Türk devletlerini birer birer ortadan kaldırıp, topraklarını ilhak etmek suretiyle Selçuklu hâkimiyeti altında Anadolu’nun siyasî bütünlüğünü de sağlamışlardır. Bunun tabiî sonucu olarak da, Anadolu’daki Türkleşme hareketi son derece hızlanmıştır.

Selçuklu hükümdarları, Bizans ve Haçlılar karşısında gösterdikleri başarıyı, Moğollar karşısında gösterememişlerdir. Daha doğrusu, 1243 yılında Kösedağ savaşında Baycu Noyan’a yenilmeleri, bir daha kurtulmamak üzere Moğol hâkimiyetiyle sonuçlanmıştır. Moğol hâkimiyeti altında siyasî, askerî ve ekonomik gücünü büyük ölçüde yitiren Türkiye Selçuklu Devleti, XIV. yüzyılın başlarında tamamen çökmüştür. Türkiye Selçuklu Devleti çökerken, yerini Selçukluların varisi olarak Anadolu Türk beylikleri almıştır. Sayısı 20 civarında olan bu beylikler (tevâif-i mülûk), Türkiye Selçukluları zamanında Ege, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde alınamamış olan yerleri zaptederek, Anadolu’nun fethini tamamlamışlardır. Diğer taraftan, Selçuklularla ve diğer Türk devletleriyle başlayan Anadolu’yu Türkleştirme ve Türk vatanı haline getirme faaliyeti, Beylikler devrinde sahillerin fethiyle büyük ölçüde hedefine ulaştırılmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, XII. yüzyılın ikinci yarısına doğru “Türkiye” adını alan Anadolu, 931 yıllık tarih içinde, insanıyla ve toprağıyla bütünleşerek, tam bir Türk vatanı haline gelmiştir. Türkler, vatan haline getirdikleri bu ülkeyi korumakta ve savunmakta gösterdikleri başarıyı, millî kimliklerini ve kültürlerini korumakta da göstermişlerdir. Büyük gayret göstermelerine rağmen, ne Bizans, ne Haçlılar ve ne de Moğollar bu bütünlüğü tamamen bozup yok edebilmişlerdir.



About Us | Ottoman Project
Turkish-History | Other Publications | Symposium
Contact Us | Search | Links

Copyright © 2013 Yeni Turkiye