Abonelik Facebook sayfamız

Page
: 944
Article : 77
Size : 2 x 11,2 x 8 inch
ISBN : 975-6782-46-3
Binding : Hardcover
Lang. : Turkish
  
   

B. II. Abdülhamid Dönemi Siyasî OlaylarıC. II. Abdülhamid ve İslâm Birliği SiyasetiII. Meşrutiyet DönemiA. İttihat ve TerakkiB. II. Meşrutiyet Dönemi Siyasî OlaylarıI. Dünya Savaşı ve Mütareke DönemiA. I. Dünya SavaşıB. Ermeni OlaylarıC. Mütareke DönemiYenileşme Döneminde Osmanlı Devlet TeşkilâtıA. Merkez TeşkilâtıB. Taşra TeşkilâtıC. Hukuk SistemiD. Askeri TeşkilâtYenileşme Döneminde Osmanlı ToplumuA. Nüfus ve İskân



 Osmanlı
 The Great Ottoman Turkish Civilisation
 Genel Türk Tarihi
 The Turks

   
 

Introduction Foreword Preface Table of Contents Sample Articles Reviews Media and Us

Bu cilt, II. Abdülhamid ve I. Meşrutiyet dönemini ele almaktadır. II. Abdülhamid Osmanlı Sultanlarının en karizmatik olanlarından birisidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun içte ve dışta çok kritik günler yaşadığı bir dönemde tahta geçmiştir. Abdülaziz’in ölümünden sonra yaşanan taht değişiklikleri, istikrarı altüst etmiş, güç dengelerini sarsmış, Bâb-ı Âli'de belirsizlik, güvensizlik ve karamsarlık uyandırmıştır. Bu sırada Balkanlarda patlak veren isyanlar şiddetlenerek devam etmiştir. Avrupa ise İmparatorluğun sonunun geldiği düşüncesiyle bir taraftan Balkanlardaki olayları kendi menfaatleri için kullanmaya çalışırken, diğer taraftan da biriken Osmanlı borçlarını tahsil etmek için formüller peşinde koşmuştur. Kısaca Osmanlı İmparatorluğu siyasî, sosyal ve ekonomik bakımlardan ağır bir buhran dönemi yaşamaya başlamıştır.

İşte bu ortamda tahta geçen II. Abdülhamid, verdiği söz doğrultusunda Anayasayı kabul etmiş ve Meclis-i Mebûsan’ı açarak I. Meşrutiyet adı verilen dönemi başlatmıştır. Fakat iktidarını paylaşmak istemediği Mithad Paşa’yı görevden alarak sürprizlerle dolu saltanatının ilk büyük sürprizini yapmıştır.

İçeride bu gelişmeler olurken, Osmanlı toprakları üzerinde ciddî iddiaları olan Rusya, tehditlerinin derecesini arttırmıştır. Osmanlı ordularının, Rusya’nın kışkırttığı ve desteklediği Rumeli isyanlarını bastırma ihtimali, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında savaşı kaçınılmaz hale getirmiştir. Avrupa desteğinden mahrum kalan Osmanlı Devletinin orduları, Romenler, Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarları yanına alan Rus ordusu karşısında İstanbul kapılarına kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Bu hassas ve tehlikeli duruma Meclis-i Mebûsan’dan çözüm bekleyen Padişah, gürültülü tenkitler ve bitmeyen münakaşalarla baş başa kalınca Meclis-i Mebûsan’ı kapatmaktan çekinmemiştir. Bu kararıyla, kendisine 1908 yılına kadar sürecek olan “mutlak” iktidarın yolunu açmıştır.

Osmanlı-Rus Savaşını ağır şartlar taşıyan Ayastefanos Anlaşmasıyla sonuçlandıran II. Abdülhamid, “şark meselesi” çerçevesinde İmparatorluğu paylaşmak için planlar yapan Avrupalılara karşı kozlarını arttırmak ve iç siyasette devletin bekâsını sağlayabilmek için “İslâm Birliği” siyasetine başvurmuştur. Hilâfet makamını güçlendirerek İslâm âleminin en büyük temsilcisi olması, II. Abdülhamid’e nisbeten güç kazandırmış, bu siyaset sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun karşı karşıya kaldığı büyük toprak kayıpları XX. yüzyıla ertelenmiştir. Ancak II. Abdülhamid’in içeride durumu kontrol altına almak için uyguladığı sıkı rejim muhaliflerine güç kazandırmıştır. Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin tesirinde kalan askerlerin Rumeli’deki ayaklanmaları neticesinde, 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilân edilmiş ve yapılan seçimleri takiben 17 Aralık’ta Meclis-i Mebusan ikinci defa açılmıştır.

II. Abdülhamid’in denge ve İslâm Birliği siyasetini terk eden İttihad ve Terâkki iktidarı, belirli bir dönem bütün etnik unsurları bir arada tutmak amacına yönelik bir siyaset izlemiştir. Fakat bunda başarılı olamayınca, benimsemek zorunda kaldığı Türkçülük siyaseti ile İmparatorluk dahilindeki etnik unsurların ayaklanmalarına fırsat yaratmıştır. Bunun sonucunda patlak veren Balkan Savaşı, Osmanlıların Rumeli’yi tamamen kaybetmesine sebep olmuştur. Bu savaşlar, M. Halil Yinanç’ın dediği gibi “Türk tarihinin en büyük kaybı” olarak tarihe geçmiştir. Buna rağmen durumun ciddiyetini yeterince değerlendiremeyen İttihad ve Terâkki iktidarı, İngiltere’ye ve Rusya’ya karşı denge kurmak için yaklaştığı Almanya’ya, aşırı derecede bağlanarak, birlikte I. Dünya savaşına girmiştir. Osmanlı ordusu, gereksiz yere girdiği bu savaşta, yedi cephede birden mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bilhassa Çanakkale Boğazı’nda İtilâf Devletlerinin donanmalarına karşı emsalsiz bir vatan savunması yapmış ve onlara I. Dünya savaşının en ağır yenilgisini yaşatmış olmasına rağmen, Almanya ile birlikte yenilgiden kurtulamamıştır. Bu savaş, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu da hazırlamıştır. Fakat Türk milleti için dört yıl sürecek şerefli bir İstiklâl Harbinin başlangıcı olmuştur.

Yenileşme Dönemi Osmanlı Medeniyeti de bu cildimizde başlamakta ve öncelikle devlet teşkilâtı ele alınmaktadır. Bilindiği gibi XVIII. yüzyıl, ıslâhat ihtiyacının hissedildiği bir dönemin başlangıcını teşkil etmiştir. Klâsik dönem Osmanlı kurumlarının ihtiyaçları karşılayamaması üzerine arayış içerisine girilmiş ve Avrupa’nın reform tecrübelerinden yararlanma yolu seçilmiştir. Ancak XVIII. yüzyıl boyunca yapılan ıslâhat hareketleri, esas itibariyle yeni ile beraber eskiyi de muhafaza ettiğinden istenen başarıya ulaşamamıştır. Üstelik padişah otoritesinin zayıflaması yüzünden taşra yöneticileri (âyan, derebeyi, eşrâf) merkezi tanımamaya ve kendi başlarına hareket etmeye başlamışlardır. Bu dönem, XIX. yüzyılın başlarında II. Mahmud ile yerel yöneticiler arasında akdedilen Sened-i İttifak ile doruğa çıkmış, fakat aynı padişah çok geçmeden yaptığı idarî düzenlemelerle merkezin otoritesini mahallî güçlere kabul ettirmiştir. Sultan Abdülmecid, Tanzimat’ı ilân ettikten sonra kendisinden önce başlatılan idarî ıslâhatı çok ileri bir safhaya ulaştırmıştır. Sultan Abdülaziz ise uygulamayı ülke sathına yayma başarısını göstermiştir.

Bununla birlikte Osmanlı Devlet teşkilatında en köklü ve geniş kapsamlı ıslâhat, III. Selim döneminde başlatılmış ve asıl ürünlerini II. Abdülhamid devrinde vermiştir. Bu dönemde, öncelikle kaybolan devlet otoritesini geri getirmek için merkezîleşmeye önem verilmiştir. Devlet teşkilâtında yargı, yasama ve yürütme bakımından ihtisaslaşma büyük hız kazanmıştır. Yeni kurulan kabineler ve vilayet ve kazalarda teşkil edilen idare meclisleri sayesinde, halkın da katıldığı modern bir yönetim anlayışı başlamıştır. Taşra yönetiminde yapılan değişikliklerle kademeli bir idare ve meclis silsilesi oluşturulmuştur. Her ne kadar bu düzenlemelerin temelinde malî kaygılar rol oynamışsa da sonuçta, klâsik Osmanlı yönetim yapısı büyük ölçüde değişmiştir. Nihayet 1876’da Meşrutiyet ilân edilerek yeni bir yönetim tarzı ülkeye getirilmiştir.

Yenileşme döneminin Osmanlı hukuk sistemi de bu cildimizde ele alınmaktadır. Bu dönemin en önemli icraatı Ahmed Cevdet Paşa’nın başında bulunduğu bir komisyon tarafından Mecelle’nin hazırlanmasıdır. Ayrıca kurulan ihtisas mahkemeleri sayesinde de hukukta birlik sağlanmaya; din, mezhep ve milliyet durumuna göre kişilere yargılanma hakkı veren hukukî düalizm ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda Tanzimat Fermanı’nda halka vaat edildiği gibi adalet ve eşitlik ilkesine uygun bir hukuk sistemi meydana getirilmeye çalışılmıştır.

Osmanlı askeri teşkilâtı da bu dönemde yapılan reformların dışında kalmamıştır. Geleneksel bir anlayışla ve toprak sistemine dayalı olarak varlığını sürdürmekte olan Osmanlı ordusu, bilhassa III. Selim devrinden itibaren sürekli ıslâhata tabi tutulmuştur. Ancak III. Selim’in kurduğu yeni ordu (Nizâm-ı Cedid) güçlü bir muhalefet baskısı sonucu lağvedilmek zorunda kalınmıştır. Padişahın da canına mâl olan bu ilk girişimden ders alan II. Mahmud, eski ile yeninin bir arada olamayacağına kanaat getirerek, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmıştır. Askerî ıslâhatın önünde engel olarak görülen bu ordunun dağıtılmasından sonra Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adı ile yeni bir ordu kurulmuştur. Sultan Abdülmecid döneminde yapılan bir düzenleme ile de askere almada kur’a usûlü getirilmiştir. Sultan Abdülaziz ise donanmayı modernize etmeye daha büyük önem vererek, İngilizlerden sonra devrinin en güçlü ikinci zırhlı donanmasını kurmuştur. II. Abdülhamid döneminde Rusya’ya karşı başarısız olan Osmanlı ordusu yeniden ciddi bir biçimde ıslah edilmeye çalışılmış, modern ordu düzeni benimsenmiştir. II. Abdülhamid son olarak Osmanlı Ordusunu ülke çapında teşkilâtlandırmış; coğrafî konum ve nüfus göz önünde tutularak yapılan bir değişiklikle, İmparatorluk sekiz ordu bölgesine ayrılmıştır. Yenileşme dönemi Osmanlı Devlet Teşkilatında kaydedilen değişiklikler, Cumhuriyet dönemi idarî teşkilâtlanmasında önemli tesirler icra etmiştir.



About Us | Ottoman Project
Turkish-History | Other Publications | Symposium
Contact Us | Search | Links

Copyright © 2013 Yeni Turkiye